Sait Faik diyor ya “yazmazsam deli olacaktım” diye. Aklımdan milyon tane düşünce geçti. Cidden
çıldıracaktım artık. Ben bile basit biri olarak böyle bir kıvama geldiysem,
yazar bir insanı düşünemiyorum. İnsan cidden anlatmak, paylaşmak, haykırmak
istiyor bazı şeyleri. İçinden söküp atmak istiyor bazı fikirleri. Çıksın
gitsin, kusayım da kurtulayım bu duygu boğulmasından diyor.
İnsanın içi bir kere dertle kaplanmaya dursun. Tüm geçmiş, yaşanmışlıklar
hatta tahmin ettiğin yaşanacaklar, önüne seriliyor böyle sere serpe.
Mutluluklar bir çırpıda tüketilip laf arasında harcanabilirken hüzünler dertler
iyileşmiyor bir türlü. Laf arasında geçiştirmek istesen bile biliyorsun,
kendinle bir başına kalınca hissettiriyor o yara kendini. Yara geçse bile izi
kalıyor bünyende. Asla kurtulamayacağın, hatta ömür boyu taşıyacağın bir yara
izi bu. Bazen dönüp bakarken sadece izi bile acıtırken içini, bazen nasıl
olduğunu unuttuğun bu yara izinin sadece varlığı, bir yara izi taşıyor olmanın
hüznü bile yetiyor insanın canını yakmaya. Sahi niye öyle? Bilmiyorum ama cidden
kusasım var artık.
Hayatım yaşantım o kadar saçma karma karışık ki kendime bile
ifade edemiyorum. Çok iyi, anlamlı gibi dursa da hiç öyle değil. Berbat, bomboş
bir yaşantı gibi dursa da durum o kadar vahim değil. “Yaprak döker bir yanımız,
bir yanımız bahar bahçe.” Öyle. Aslında öyle de değil. Başta belirttim, ifade
edemiyorum ne yazık ki. Bu yazım kadar karmakarışık bir çorba yaşantım. Yaşanıyor
bir şekilde elbette hayat. Kusmak ağlamak istesem bile devam edebilme emmaan
çok geveledim, anasını sikim işte bombok amına koyim. Gitmiyor dostlar yalandan
bir devamlılık söz konusu. Geleceğimin belirsizliğini geçtim, geçmişim bile o
kadar iğrenç çorba bir vaziyette ki işin içinden dahi çıkamıyorum.
En ufak bir pırıltı bile yok. Çok beceriksizim yaşama adına.
Bir kaç işte çalıştım, yer aldım, olmadı. Kendimi geçindirecek ekonomik özgürlük
adına adımlar attım, yetmedi. Günde tek öğün yemek yedim yine yetmedi. Sevdim,
aşık oldum herkes gibi. Belki beni ayıplayacağınız kadar kadın sevdim, sevgim
hiç birine yetmedi. Hele içlerinden biri var ki diğerlerinden sonra apayrı
sevdim hepsinden fazla, ona da yetemedim. Hiç başarılı olamadım yaşantı adına.
Hem de hiç yetemedim. Hiç denkleştiremedim. Tamam, artık bak oldu başardım,
olduğu kadar işte bile diyemedim. Hep kaldı kursağımda, tıkandı ağzımda,
düğümlendi boğazımda ve patladı götümde. Oldu derken aslında bir tanesine bile
yaklaşamadım ya, o insanı bezdiriyor işte. Hep eksik kaldım. Ve hep de eksildim
biraz biraz.
Dedim ya birini apayrı sevdim diye. Bahsetmesem olmaz şimdi.
Yanlış anlaşılmasın burada sevginin azı çoğu kıstası değil. Yaşantımdaki
herkesi sevdim. Bazıları ise beni hiç sevmedi. Seks küstepi, gönül posası olduk
bazılarına. Apayrıdan önce onları anlatayım en iyisi.
Sen saf gibi sevgili olduğunuzu düşünürken, meğerse hiçbir şey
olduğunuz farkındalığı geliyor ya, vaylar aney vaylar babey. Kendimi geri zekalı
hissettiğim anların top 5’inde zirveye oynar. Bu da bir itirafım olsun. “salak
mısın keyfine bak” deniliyor, ama inanın dostlar anasını sikim böyle keyfinin
de birlikteliğin de. Hadi bunu geçtim, bu dümdüz salaklık zaten. Diğerlerinde
ise bile bile, göre göre üzüldüm içimde. Madem içimizi döküyoruz yalan yok.
Yani sonradan aşık olma, sevme, bağlanma durumu falan yok. Sikeyim aşkını
bağlanmasını ayrıca. Karşı tarafın aslında umurunda olmamak çok yıpratıcı. Hele
ki ilişki bittikten sonra onları birilerinin kollarında aşkla görmek çok acı. O
sünepelerden daha çok sevdim daha çok değer verdim, karşımdakini hep önemsedim ilişkinin
türü ne olursa olsun. Yeri geldi terk edildiler yine yanlarında bulundum. Kimse üzülsün istemedim hiç, dayanamam da
zaten ağlayana. Kimseyi de yadırgamadım, hiç sırt çevirmedim. Kimseyle küs de ayrılmadım. Fakat ne yaparsanız yapın yeri
geliyor cidden götünü gördüğünüz insanın bir daha yüzünü göremiyorsunuz. 1
değil 2 değil 3 değil amına koyim de eksik olan ne acaba? Hala hiçbir fikrim yok. Fikirlik bir durum
olsa herhalde en son bana düşerdi bu durumun çözümü.
Neyse “apayrı”ya gelelim. Onu ayrı sevdim anlayın işte. Hayatımda ilk
kez bana cidden değer veren bir insan vardı. İnsan sevilmek ister dostlar. Değer
görmek, önemsenmek, en azından biri için önemli olduğunu bilmek ister.
Einstein babanın görelilik kuramını bilmesem hepinize onunla
geçen bir dakikanın, belki de bir kaç saniyenin aslında saatler sürdüğünü
bilimsel olarak izah edemezdim herhalde. Hatta bir kere öyle güzel güldü ki
biraz... Biraz dediysek saatlerce falan işte. Çevremdeki herkese
bahsettiğim kişi yani vir vir vir edebiyatlık bi durum yok.
Sizi her şeyden fazla seven insan, sizin için herkesi, her
şeyi karşısına alan kişi sizi bırakmayacağını düşünürsünüz ya. Eh bazen en
yakınınız da olsa aslında sizin yakınınızdan başka yerlerde olabiliyormuş.
Aslında bir kez değil birkaç kez de olabiliyormuş. Olsun, bu sefer her şey
yolundaydı. Sevgisinden zerre şüphe etmedim. Ettirmedi de cidden ne
fedakarlıklar gösterdi. Tek istediğim sevilmekti, önemsenmekti ve onda
fazlasıyla vardı da. Çok acı, zavallıca valla. Hala kimse de sevmedi beni onun
gibi. Bir itiraf daha olsun ben de kimseyi sevemedim onun gibi. Ne yaşanırsa
yaşansın laf edenin gırtlağına yumruğumu sokar, ses tellerini söker, götüne
sokarım. Etraftakilerin "sana ayıp etmiş." sözlerine falan kulak
asmadım. Bana ayıpsa ben söyledim ona herhalde. Hem ayıp neymiş, hem etrafı
sikeyim.
Her şey yolundaydı dediysem hiçbir şey düzgün değildi yani.
Yine bir şeyler eksikti. Sevgi aşk bolcaydı da ne bilim “başaramadık abi”. Yapmacık,
birbirini sözde seven çiftleri görünce hep üzülürüm o yüzden. Çiğ romantizminiz
batsın. Neyse biri vardır insanın yaşantısında farklıdır ya öyle işte.
Kendinizden pay biçin. Eski sevgili deyince en sonuncu anlamında değil,
üstünden ne kadar zaman ve kişi geçse de, aklınıza gelen bir ilk isim olur ya.
O işte ondan bahsediyorum. Belki kendine, hatta diğer ilişkilerine hakaret ama
duygu ile mantık ters orantılı ne yazık ki. Umarım arada beni kontrol edip
okumaz bunu. Yoksa çok utanırım. Fakat risk budur. Sikimden aşşaaa Kasımpaşa bu
saatten sonra. Çükümü yesin.
Neye elimi neye atsam batırdım anlayacağınız. Tabi bu tür
durumlar öznel şeyler. Dışarıdan farklı durabildiği gibi başkalarında apayrı
yer ediniyor. Bende ki hüsran işte özet olarak. Dedim bari küçüklükten aşık olduğum
kulüp renklerine artık öncelikli gönül vereyim. Çünkü artık gerçek bir taraftar
olma, takımının yanında olma fırsatı var adam akıllı. Dedim bu sefer olacak. Belki
hiçbir önemi yok, hiçbir yeri, kazancı yok, kendim adına hiçbir başarı elde
edemeyeceğim ama olsun ulan. Baktığında ne kadar önemsiz anlamsız olursa olsun
başaracağım ulan dedim. Bu sefer sevdim mi olacak, mücadele ettim mi olacak
sıkı sıkı sarılacağım sığınacağım ona dedim. Gurur duyacağım her geriye dönüp
baktığımda. Ama öyle uzaktan olmaz dedim. Seviyorsan destekleyeceksin,
savunacaksın, bağıracaksın, gerekirse kavga edeceksin dedim. Adının geçtiği her
yere gittim ekonomim el verdiğince, savundum bulunduğum her yerde, bağırdım
boğazım patlarcasına, sesim kısık gezdim günlerce ve girdim uğruna kavgalara.
Ne elim, bileğim, ayağım, bacağım kaldı, dişim kırıldı sağlımı hiçe saydım.
Sosyal yaşantımı bile mahvettim uğruna. Olmadı dostlar. Etkimin aslında bir hiç
olduğu konuda bile başaramadım. Yapamadım olmadı. Nerede hata olduğunu hiç
bulamıyorum ama yok, olmuyor. Fakat olsun bunun yeri ayrı. Bu sevdadan dönenin,
adı kahpe olsun terk edenin.
Ne içimi dökebildim, ne anlatabildim hatta anlatmak ne
kelime kendimi ifade bile edemedim, ne de şöyle pöyküre pöyküre ağlayabildim
rahatça uzun süre. Mermer gibi kaldı hep içimde. Alın yazım belki değişir dedim. Değişmedi. O zaman sileyim bu yazımı, yenisi yazılsın dedim. Silinmedi.
Sevilmek istedim sadece. Nezaket hiç kazandırmadı fakat Beyoğlu efendiliğimi de bozmadım ilişkilerimde. Hırbo olmak lazım galiba. Neee bilem işte azcık kustum içimi. Anlat
dese biri anlatmazdım. Okumasanız bile ben yazdım valla. Sait üstat da işi
biliyormuş. Neyse bir şarkı bırakıp son vereyim bu yazıya artık. Bu kadar zırvalık yeter.
Meğerse tükenmez kalemle yazılmış. Kurşun kalem
silgisiydim ben. Azaldığımla kaldım.