Translate

1 Şubat 2020 Cumartesi

Ayrılış



İnsanların içlerinden geçen her şeyi birileriyle paylaşmadığı aşikar. Fakat biliyoruz ki insan her şeyi içine atarsa kafayı yer. Öyle bir hisle doluyorsun ki bazen, anlatacak hiçbir şeyin yok fakat içinde yaşadığın duygular çok yoğun. Yazdıkların, konuştukların her şey sığ kalıyor o noktada.

İşte böyle zamanlarda ilgin, insanlardan, paylaşımdan, konuşma isteğinden farklı şeylere kayıyor. Tek başına kafanı dağıtmak istiyorsun mesela ama biliyorsun ki aslında öyle ahım şahım problemlerin de yok. Ama kafan dolu. Kendin bile bu saçmalığı anlayamıyorsun. Çoğu zaman yalnızlıkta kaynaklandığını düşündüğüm bir bunalım hali.

Ne film izlemek ne kitap okumak ne de oyun oynamak tatmin ediyor seni bir zaman sonra. İşte hallerden böyle bir hal içindeyken neden sigara ve alkole eğilimin başladığını kestirmek çok da zor değil. İçinden çıkamadığın bu durum, dile gelmeyecek bir yoğunluk olduğundan bir objede gideriyosun bu ihtiyacı. Nasıl ki bir insan seni dinlerken tepki verir; karşındaki nesne de sana bir tepki versin istiyorsun ki yalnız olmadığını anlayasın. Sigara; boğazını yakıyor, içine akıyor ve sanki ciğerinden bir şeyler söküp alıyor. Seni saçma bir şekilde rahatlatıyor. Bir şişe içki; başını döndürüyor, beynini uyuşturuyor, ağlatıyor, güldürüyor şahsen beni de çok mutlu ediyor ve sana biraz hükmediyor ama sonuçta kendini hissettiriyor.

Geçen sene bu zamanlarda ailemin yanında aşırı bunalımlı bir dönem geçirmiştim de ağlayamamıştım bile pöyküre pöyküre. Bırak pöykürmeyi gözlerim dolsa hemen zayıflık olarak nitelendiriliyor durum. Depresyonun içinde patlaması işte öyle böyle değil çok fena bir şey. Halini anlatacak gücün bile olmuyor, anlatsan birilerine herkes bunu mantıksal çerçevede çözmeni bekliyor senden. Zaten mantıklı hareket etmeye çalışan biriyim ama o an anlamlandıramadığın duygular o kadar ağır basıyor ki mantıklı düşünsen dahi pratiğe dökebilecek halin olmuyor veya o an için mantıklı gelmiyor. İş işten geçtikten sonra da "Şerefsizim benim aklıma gelmişti." aydınlanması yaşıyorsun ama o çözüm, o zaman için lazımdı.

Hele ki çözümsüz kalınan olaylarda durum daha da vahim. "Benim yapabileceğim bir şey var mı? Yok. O zaman kafaya takmaya lüzum da yok." diye sıyrılmayı ve elbette ki en sevdiğim laf olan "Bakarız bi'çaresine" ile kendimi rahatlatır, normal yaşantıma devam ederim. Çünkü çözüm yok. Ama bu buhrandayken olmuyor işte sürekli ne düşündüğünü dahi bilmeden düşüncelere dalıyorsun.

Bu tür zamanlarda ne sokaklara taşabiliyor, ne dört duvar arasına sığabiliyor insan. Ne sigaranın dumanını çekebilirsin ciğerine, ne sigarasız nefes alabilirsin. Saniyeler birbirini kovalar durur, yelkovan "akrep nereye abi beni de bekle" deyip koşar. Dakikalar saat olur, saatler güne yakın olur, zaman geçmez olur. Gregor Samsa böcek olur, Özdemir Asaf zaten beklemedi o da gelmedi, güneş uykuya daldı karanlık oldu, ölüm gibi bir şey oldu kimse ölmedi, olan her şey zamanı biraz daha durdurdu.

Zaman en katlanılmaz yavaşlığa vardığında bilgisayar hoparlöründen bir şarkının sesi geliyordu;


"Bakakalırım giden geminin ardından;
Atamam kendimi denize, dünya güzel;
Serde erkeklik var, ağlayamam."