Translate

20 Ekim 2013 Pazar

Bazen...

Bazen gidemezsin en çok olmak istemedeğin yerden. Bazen rüzgarı arkana alıp yol almak varken hayatta, dik yokuşların yalnız yolucusu olursun.
Bazen konuşma ile susmanın çaresiz kaldığı anların olur. Geçmişin anıları, kurulan hayallerden kalan harabe bir gözyaşı, seni susarken konuşturur. 
Bazen bir kara kediden düşer aklına, bazense birbirini sizden daha az seven iki çiftin mutluluk saçan gülümsemelerinden.

Bazense unutmuş gibi yaparsın. Kendini kandırmak var ya hani, kendini aptal yerine koyup kendine yalan söylemek, aptal olmak bazen iyi gelir.
Bazense ölüm geçer ondan öteye.
Yaşamanın imkansıza boyun eğdiği anlar olur.
Durmaz ya hani içindeki intihar depreminin artçıları.
Yıkılmak istersin bir şehir boyu. 
O şehirde sikerler anani haberin olmaz...

16 Ekim 2013 Çarşamba

Sıkıldın mı?



Soğuk ve puslu bir yolda ilerliyor yalnız adımları ile birlikte adam.

Çok şey yaşamıştı hayatta, hayatın ne demek olduğunu çözmüştü, belki hayatın ne demek olduğunu çözmüş olduğu için yalnızdı.

Çok yalnızdı, kulaklarında pantolonun paçalarından gelen sesler vardı sadece.

Sokak lambalarına doğru üflediği sigara dumanının tadını çıkarmaya çalışıyordu.

Eve yavaş yavaş yürüyordu, çünkü bir acelesi yoktu.

Bekleyeni de yoktu...


Hiç bir şeyi yoktu hayatta,

Yaşamaya bir nedeni bile yoktu, ama sıkılıyordu işte.

Ölmekten bile sıkılıyordu...


Oysa sormayı da unutmuştu, hayatı mı çözmüştü yoksa, sadece, gördüğü kadarını mı?


Belki de sadece kendindendi sıkılışı, mesele beklemekti. Beklenilmek değildi belki de. 

Ölmekten bile sıkılıyor muydu yoksa ne uyuyası vardı, ne de uyuyunca uyanası mı? 

Peki hiç uyanmış mıydı gerçekten? 

Ya da uyuyabilmiş miydi hiç, o kadar vazgeçebilmiş miydi?